6 Mayıs 2015 Çarşamba
DEĞERLENDİRME YAZISI - KÜRK MANTOLU MADONNA
Türk edebiyatının gerçekçi yazarlarından olan Sabahattin Ali eserlerinde yabancılaşma, yalnızlık, anlaşılamama gibi konuları işlemiştir.Dış dünya tarafından neşeli, hareketli bir kişi olan Sabahattin Ali, iç dünyası incelendiğinde oldukça yalnız, sessiz, anlaşılmayı arzu eden duygusal bir kişidir.Yazmış olduğu eserlerine bakıldığında da bu duyguların hakim olduğu görülür.
Kürk Mantolu Madonna'da kahraman anlatıcının bakış açısı hakimdir. Kahraman anlatıcı işsiz kaldığı günlerde eski okul arkadaşıyla karşılaşır ve onun görüşmediklerinden beri zenginleşip ruhsuzlaştığını farkeder. Ve onun yanında kendini küçük, önemsiz biri gibi hisseder. Arkadaşı onu kendi şirketinde çalışmaya davet eder. Ona orada bir iş verir. Ancak kahraman anlatıcı arkadaşının orada kendine önemsiz biri gibi davranmasına anlam veremez. Kahraman anlatıcının şirkette aynı odayı paylaştığı Raif Efendi yaşlı, kimseyle konuşmayan, sadece işini yapan biridir. Burada Raif Efendi çevresine yabancılaşma ve yalnızlaşma örneği gösterir. Raif Efendi ilk başta kahraman anlatıcının ilgisini çekse de daha sonra ona işe yaramaz bir mahluk gibi davranmaya başlar. Bir gün Hamdi Bey -kahraman anlatıcının arkadaşı- Raif Efendi'yi azarlar ve o gittikten sonra Raif Efendi onun bir resmini yapar. Bunu farkeden kahraman anlatıcı edebiyat ve sanat düşkün olması sebebiyle Raif Efendi'nin gerçekte nasıl biri olduğunu merak eder. Ve onunla ahbap olmaya başlar. Raif Efendi ölüm döşeğinde iken defterini kahraman anlatıcıya vererek yakmasını ister ancak kahraman anlatıcı bu kendini soyutlamış adamın önceden neler yaşadığını merak ettiği için defteri okumak için izin ister.
Raif Efendi küçüklüğünden beri kimsenin kendini anlamadığından şikayetçidir. Sabunculuk öğrenmek için gittiği Almanya'da kendini tamamen yalnız hisseder. Hergün müzelere, sanat galerilerine giderek anlaşılmayı bekleyen resimleri incemeye başlar. Böyle günlerden bir gün "Kürk Mantolu Madonna" adlı esere hayran kalır ve günlerce onu izler. Tablodaki kadına aşık olmuştur. Bu kadının gerçekte yaşamasını istemektedir. Belki kendini anlayacak kişi odur diye izlemeye devam eder. Bir süre sonra resmin sahibi Maria Puder'in kendini resmettiğini öğrenir ve Madonna'nın gerçek yaşadığını öğrenmesiyle Maria Puder' e aşık olur. Maria Puder de kendisi yaşadığı hayattan memnun değildir.Kendini kimsenin anlamadığından şikayetçidir. Beraber vakit geçirmeye başladıkça birbirlerine benzediklerini farkederler. Raif Efendi artık aradığı aşkı bulduğunu ve artık yalnız olmayıp mutlu olacağını düşünür. Maria Puder ondan ayrılmak istese de Raif Efendi onun hastalığında da yanında olup Maria Puder'e destek olur. Birgün memleketinden gelen ölüm haberi üzerine ülkesine dönen Raif Efendi daha sonra Türkiye'ye çağırmak üzere Maria Puder ile anlaşır. Ancak bu son görüşmeleri olur. Mektuplarına cevap alamayan Raif Efendi kendini tamamen yalnız hissetmeye başlar. Hayat yine anlamsız, eski haline dönmüştür. Kimseye güvenemeyeceğini düşünür. Maria Puder'e kızgındır çünkü kendini unuttuğunu, ondan vazgeçtiğini düşünür. Görücü usulüyle evlenir ve tamamen içine kapanır. Birgün Almanya'da kaldığı pansiyonun sahibiyle karşılaşır ve Maria Puder'in öldüğünü öğrenir. Kadının yanındaki kız çocuğunun da kendi kızı olduğunu öğrenir. Ancak o sırada tren hareket ettiği için kızını bir daha görememek üzere kaybeder. Bunca zaman Maria Puder'i boş yere suçlamıştır. Kendini yemeye başlar ve bu herşeyden tamamen uzaklaşmasına sebep olur. Bu yaşadıklarını içine atmaktan vazgeçip yazmaya karar verir. Kahraman anlatıcı Raif Efendi'nin bu duygusuz, mesafeli hallerinin nedenini artık anlamıştır.
Defteri vermek için geri döndüğünde Raif Efendi ölmüştür. Bir insan yaşadıklarından kimsenin haberi olmadan ölüp gitmiştir. Görüldüğü gibi bu roman yabancılaşmanın, yalnızlaşmanın en büyük örneğidir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder